Madem ki Ankara Türküleri hakkında bir yazı okuyacaksınız, o zaman neden önce bir türküyle başlamayalım: https://webtv.kultur.gov.tr/Video/3055
(Aşağıda bağlantılarını paylaşacağım türkülerin sözleri her zaman benim kullandığım metinle örtüşmüyor, bazılarını da bulamadım. Bulup paylaşan olursa sevinirim.)
Konu ve Amaç
Dil ve müzik arasında bir dilci olarak kurduğum en ilgi çekici benzerlik, özlerinde aynı olmalarıdır. Dil sınırlı sayıda araçla sonsuz ifade imkanı veren bir olgudur. Sesler, ekler, sözcükler sınırlıdır, ancak bu sınırlı araçlarla ifade edilebilecek şeylerin sınırı yoktur. Aynı durum müzik için de geçerlidir. Sınırlı sayıda nota vardır, ancak müzik üretiminin sonu yoktur. Bu özde benzerlik yanında özelikle sözlü müzik her şeyden önce bir dilde üretilir. O dilin sahip olduğu araçların tanıdığı imkanlar çerçevesinde ortaya çıkar. Türküler söz konusu olduğunda halkın doğrudan müzik üretimine katkısı söz konusudur. Halk sevinç ve keder başta olmak üzere pek çok duygusunu sözler ve sözlere eşlik eden müzikle de dile getirir. Bunu yaparken kendi çevresinde konuşulan dili, yani yerel konuşma biçimlerini kullanır. Bu nedenle ağız araştırmaları ile türküler arasında önemli bir bağ vardır. Bu bağ, Ankara ağızları ile Ankara türküleri arasında da görülür. Ankara’dan derlenmiş türkü metinleri, eğer standart dille kaydedilmişler ise doğrudan Ankara ağzının temsilcisidirler.
Aşağıda
bu kitabın konusu olan Ankara türküleri çerçevesinde Ankara ağızları ve
türküler hakkında kısaca bilgi verilecektir. Bilgiler daha çok Ankara ağızlarından
derlemelere dayanacak, seyrek olarak ağız derlemesi olmamakla birlikte ağız
özelliği taşıyan verilere de sahip Tan ve Turhan’ın (2000) çalışmasından da
yararlanılacaktır. Yazıda ağız derlemeleri sırasında türkülerin kayıt altına
alınışına ve derlenen türkülerde görülen dil özelliklerine odaklanılacaktır. Bu
çalışma saf bir dil incelemesi değildir. Bu yüzden uzmanların tanıdığı ama
genel okuyucunun yabancısı olduğu düşünülen akademik terimlerin
kullanılmasından kaçınılacaktır. Dil özelliklerinde ayrıntılara girilmeyecek,
uzman olmayan okuyucuların da farkına varabileceği düşünülen özelliklerin
gösterilmesine öncelik verilecektir. Ankara
ağızları terimi, Ankara ili sınırları içinde konuşulan, Oğuzca temeline
dayanan yerel konuşma biçimlerinin tamamını göstermek için kullanılacaktır.
Ankara ili sınırları içinde Türk dilinin başka kollarını konuşanlar da vardır.
Kardeş dillerin türkülerinin çok nadir de olsa derlemeler sırasında
kaydedilebildiği görülmektedir (Tan ve Turhan 2000: 61). Ancak bunlar,
Ankara’dan derlenmiş olsalar da en azından dil açısından başka bir Türk dilinin
ürünleridirler, bu nedenle çalışmamızın dışında tutulmuşlardır. Farklı kaynaklardan
alıntılanan örneklerde bizim çalışmamız ve okuyucu kitle için önemsiz olduğu
düşünülen transkripsiyon işaretleri kullanılmamış, transkripsiyonda belli bir
standartlaştırmaya gidilmiştir. Yazı çerçevesinde kısaca dil kültür ilişkisine
de işaret edilmiştir.
Türküler ve Ağız Derlemeleri
Türkülerin
de arasında olduğu folklor ürünlerinin ağızlardaki eski dil özelliklerini iyi
koruduğu düşünülür. Ayrıca folklor ürünleri derlemek günlük hayata dair
olguları derlemekten hem konuşur hem derlemeci açısından daha risksizdir. Her
şeyden önce folklor ürünlerini bilmek ve ilgi çekici biçimde anlatabilmek, anlatıcıya
belli bir toplumsal prestij sağlar. Kaynak kişilere kendi konuşmalarının başlı
başına bir araştırma konusu yapıldığını anlatmak folklor, gelenek görenek gibi
hususlarda araştırma yapıldığını anlatmaktan daha zordur. Bu yüzden dil
çalışması için alana çıkmış olan araştırmacılar bile, gelenek görenek derlemesi
yaptığı izlenimi vermekten çekinmez. Alan çalışmasına konu olan ağzın
konuşurları da derleme amacıyla bölgeye gelen bir araştırmacıyı fıkra, masal,
türkü gibi folklor ürünlerini bilen, konuşkan biri varsa çoğu zaman doğrudan
ona yönlendirir. Konuşmayı seven, derlemeciyi zorlamayacak bir kaynak kişi ise bölgenin
yabancısı bir alan araştırmacısının aradığı en önemli şeydir. Bu yüzden yerel konuşmalardan
metin derleme çalışmalarında başlarda günlük konuşmalar yerine türkü, masal,
efsane gibi folklor ürünlerinin kayıt altına alınması önemli bir yer tutar. Yayın
başlıkları ilk alan çalışmalarının bir kısmının doğrudan türkü derlemeye dönük
olduğunu gösterir. Örnek olarak ilk metin derlemeleri arasında sayılan
Giese’nin kitabının başlığını Türkçeye “Anadolu Türkçesinin İncelenmesi İçin Malzemeler,
Bölüm I: Konya İlinden Anlatılar ve Türküler”, Räsänen’in 1926 tarihli Almanca
yayının adını “Anadolu’dan Mani Derlemeleri”, 1931 tarihli Fransızca yayınını
da “Kuzeydoğu Anadolu’dan Türk Halk
Türküleri” diye çevirebiliriz. Anadolu ağızlarından ilk geniş derlemeleri yapmış olan Ahmet Caferoğlu’nun metin neşirlerinde de folklor ürünleri önemli bir yer tutar. Bu yüzden başlarda ağız metni yayınları, sanki folklor ürünlerini derlemek için yapılmış gibi görünür. Yakın tarihli derlemelerde ise günlük konuşma metinlerinin derlenmesi ağırlık kazanır. Bunun asıl nedeni hiç şüphesiz değişen kültür ve hayat şartları nedeniyle forklor
ürünlerini bilen ve anlatabilecek olanların azalmış olmasıdır. Ama dilcilik
açısından baktığımızda folklor ürünlerinin eski dil özellikleri barındırsalar
bile belli formlarının olması, başka bölgelerde üretilmiş olma ihtimalleri,
sınırlı dilbilgisi ögesi barındırmaları gibi nedenlerle yerel ağızların
incelenmesi için tek başlarına yeterli olmamalarıdır. Ancak asıl neden ilk
sayılandır, yoksa her derlemeci bugün de alan araştırmaları sırasında folklor
ürünleri derlemek ister.
Ankara Ağızları
Dil ölçütleri kullanılarak yapılan ağız sınıflandırmalarından
birine göre Ankara ağızları; İçel, Kayseri, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde,
Yozgat ağızlarıyla birlikte Türkçenin merkez grubu ağızlarını oluşturur
(Boeschoten 1991: 156 vd.). Leyla Karahan’ın Anadolu ağızlarını üç büyük gruba
ayırdığı sınıflandırmaya göre ise batı ağızları içinde kalır, ancak kendi içinde
bir birlik oluşturmadıklarından farklı alt gruplara ayrılır. Buna göre
Nallıhan, Akdeniz ve Ege bölgesi ağızlarının içinde olduğu I. grupta bulunur.
Beypazarı, Çamlıdere, Kızılcahamam, Güdül ve Ayaş ağızları Bolu, Çankırı,
Sinop, Çorum’un bazı bölgeleriyle birlikte IV. alt grupta kalır. Ankara Merkez,
Haymana, Bâlâ, Şereflikoçhisar, Çubuk, Kırıkkale, Keskin, Kalecik ise VIII. alt
grup içinde yer alır. Bu son grupta Ankara ağızları yanında Çankırı Kızılırmak,
Çorum merkez ve güney ilçeleri, Kırşehir, Nevşehir, Kayseri, Sıvas’ın iki
ilçesi ve Yozgat ağızları yer alır (1996: 116 vd.). Ankara ağızlarıyla ilgili son kapsamlı
çalışmalardan birini yapan Akca ise grupları daha fazla ölçüt kullanarak ayrıntılandırır
(2012: 24 vd.). Akca, sınıflandırma denemesinde sesbilgisi özellikleri yerine -yor ekinin farklı biçimlerini
kullanmayı ve ortaya çıkan ağız gruplarını ses ölçütleriyle desteklemeyi tercih
eder. Buna göre –(I)yo biçimini kullanan I. grup, -(I)yoru
biçimini kullanan II. grup ve –(I)yI biçimi kullanan III. grup olmak üzere
Ankara ağızlarının üç gruba ayrıldığını yazar. Akca’nın sınıflandırmasına göre
Çubuk’un kuzeyi ile Kazan ve Ayaş ilçelerinden Sarıyar ve Gökçekaya barajlarına
uzanan bir sınır kuzeydeki II. ağız grubunu, aşağı yukarı Bala, Haymana ve
Polatlı’nın ortasından geçen bir sınır
da güneyde kalan III. Ağız grubunu, merkezde kalan kalan I. gruptan
ayırmaktadır.
Akca, bu grupları oluştururken şimdiki zamanın ifadesinde
kullanılan –Iyor ekini temel almış,
ayrıca fiil çekiminde birinci ve ikinci kişiler, r sesini korunup korunmaması, şimdi,
gibi, öyle ve böyle kelimelerinin varyantlarını ölçüt olarak
kullanmıştır. Buna göre I. ağız grubunda geliyor, geliyolar; gelirim, alırım; geliriz, alırız; var, gideller; şimdi ~ şindi; gibi, óyle, bóyle kullanılır. Aynı ölçütler II. grupta geliyoru, geliyollā; gelirin, alırın; geliriz, alırız; vā, gidellē; şinci
~ şincik; gibi, öyle, böyle
biçimindedir. III. grupta ise aynı örnekler geliyi, geliyler; gelirim, alırım; gelirik, alırıh; var, gideler; hindi; gimi, eyle, beyle olarak ortaya çıkar. II. grubu
oluşturan ağızlar aynı zamanda Karadeniz ve Bolu ağızlarına geçiş
bölgesindedirler. Bu yüzden Karadeniz ağızlarında görüldüğü üzere bazı çekim eklerini
düzlük yuvarlaklık uyumuna uygun olarak kullanma veya yuvarlaklaştırmaya göre
iki alt gruba ayrılır. Kuzeydeki ağızların birinci alt grubu geldik, aldık, diriz derken, 2. alt
grubu oluşturanlar ek ünlüsünde yuvarlak biçimleri tercih eder ve aynı sözleri geldük, alduk, dirüz biçiminde kullanır.
Elbette Ankara ağızlarını daha farklı ölçütler kullanarak
veya şimdiki zaman yapısının tam bir envanteriyle daha farklı gruplara ayırmak
mümkündür. Nitekim hem bizim derlemelerimiz hem de Akca’nın yayınları Ankara
ağızlarında üç grubun ayrılmasında kullanılandan daha fazla şimdiki zaman
biçimi olduğunu göstermektedir (bk. Akca 2011: 600 vd.). Ancak bu çalışmanın
amacı açısından sınıflandırma konusunda bu kadar bilgi yeterlidir.
Ankara Ağızlarından Derlemeler
Ağız
derlemelerinde folklor ürünlerine öncelik verme durumu, Ankara ağızlarından
derlemeler için de geçerlidir. Kaynaklar, ilk Ankara ağzı derlemelerinden
itibaren türkülerin de arasında olduğu folklor ürünlerinin toplandığını
gösterir. Örnek olarak Ankara ağızlarından büyük sayılabilecek ilk metin
derlemesini yayımlamış olan Räsänen’in kayıtları arasında masallar yanında o
zamanki adıyla Yabanabad olan Kızılcahamam’da Hasan isimli bir kaynak kişiden
derlenmiş dört uzun türkü de vardır. Ahmet Caferoğlu’nun 1948 yılında yayımladığı
Orta Anadolu Ağızlarından Derlemeler adlı
çalışmadaki örnekler arasında da bir kısmı bugün Kırıkkale sınırları içinde
kalan yerleşim yerlerinden derlenmiş on bir adet türkü bulunur. Bunlardan İstanbuldan gelirkene / Iras geldim sürüsüne
diye başlayan “Fare Türküsü” ve “Gız – Erkek” başlıklı türküler Kırıkkale
Çongar Köyünden derlenmiştir (207-209). “Keskin Türküsü” ve “Avşar Beyleri
Türküsü” Kırıkkale Yahşıhan’dan (211-214),
“Saya Türküsü” ve “Kına Türküsü” başlıklı türküler Kalecik, Gozayan köyünden,
(s. 214-215), “Türkü” başlıklı metin Kırıkkale Karacalı köyünden, “Biçin Bitme
İlâhisi”, “Ağıt”, “Türkü”, “Asger Türküsü” başlıklı metinler ise yine Kırıkkale
Gökdere köyünden kaydedilmiştir (216-218). Ankara ağzının ses bilgisini inceleyen
Hakan Akca’nın derlemiş olduğu geniş metinler arasında da türküler vardır.
Ancak Akca’nın çalışmasında günümüz ağız derlemelerindeki eğilime uygun bir
biçimde folklor metinleri derlemek gibi bir öncelik yoktur. Bu nedenle topladığı
manzum metinler, çalışmanın tamamı göz önüne getirilince, Räsänen veya
Caferoğlu’nun kayıtları kadar kapsamlı olmadıkları gibi bir kısmı aynı metnin
farklı varyantları durumundadır. Bizim Ankara’nın çok farklı yerleşim yerinde yapmış
olduğumuz uzun kayıtlar arasında da türkü veya manzum parça yok denecek kadar
azdır (bk. Demir 2013).
Folklor Ürünleri ve Dil
Folklor
metinleri geleneksel sözlü edebiyatın eşsiz ürünleri olarak taşıdıkları
kültürel ögeler yanında, sözvarlığı ögeleri başta olmak üzere eski dönemlere
ait dil özelliklerini barındırmaları ve her formun kendine özgü anlatı özellikleri
nedeniyle dilcilik açısından da önemlidir. Ancak folklor ürünleri başka
bölgelere taşınabilirler, bu sırada üretildikleri ağzın özelliklerinin
taşınmasına da aracılık ederler. Diğer taraftan yeniden üretildikleri bölgenin
özelliklerini de taşırlar. Böylece Ankara’da üretilen bir türkü başka bir
bölgede karşımıza çıkarken hem Ankara ağzının hem de icra edildiği bölgede
konuşulan dilin izlerini taşıyabilir. Çünkü insan bir türküyü, masalı, efsaneyi,
atasözünü günümüzde olduğu gibi eskiden de nasıl duyduysa öyle aktarabilir,
hatta türü vurgulamak için, anlatıldığı bölgeye
yabancı ögeleri özellikle vurgulayabilir.
Türküler ve Ankara Ağızları
Türküler
formları nedeniyle söz dizimi açısından sınırlı malzeme bulundururken ses
özellikleri, kısmen ekler ve daha geniş biçimde sözvarlığı açısından dikkat
çekici veriler sunabilirler. Ağız derlemeleri amacıyla yapılmış çalışmalar,
kayıtlar sırasında standart dilde kaydetme endişesi taşımazlar, ağızdaki dil özelliklerini
yazıya yansıtmaya çalışırlar. Bunun için standart alfabede olmayan özel
transkripsiyon işaretleri kullanırlar. Bu yüzden Ankara türkülerinin ses
özelliklerini ve eklerindeki farklı söyleyişleri standart alfabenin verdiği
imkanlarla kaydetmeye çalışan türkü derlemelerinden daha iyi yansıtırlar. Yazıda
kullandığımız Tan ve Turhan’ın Ankara
Halk Müziği adlı çalışmalarında ise az sayıda örnekte, aşağıda bir kısmına
işaret edeceğimiz dil özellikleri Türkçe alfabenin verdiği imkanlar
çerçevesinde kaydedilmiştir. Ancak bu çalışma da söz varlığı araştırmaları için
her tür deleme kullanışlıdır.
Sesler
Ankara
ağzının tipik ses özelliklerine
Ankara türkülerinde de rastlanır. Ünlüler
açısından dikkat çekici ses özelliklerinin başında ö ve ü seslerinin g-, k- seslerinden sonra u ve o’ya yaklaşıp arada bir ses olarak söylenmesi gelir. Bizim ó ve ú işaretleriyle
göstereceğimiz bu ara seslerin Türkçenin önemli bir kuralı olan ünlü uyumuna etkisi
yoktur. Ünlü uyumu, istisnası durumunda olan az sayıda örnek dışında genelde
kelimenin ilk hecesinde ö ve ü varmış gibi devam eder. Bu yüzden g-, k- seslerinden sonra ö ve ü
seslerinin art damak karşılıkları olan o
ve u’ya dönüşmekten çok bir ara ses
olduklarını söyleyebiliriz. Ancak araştırmalar tamamen o ve u’ya
dönüşebildiklerini gösteren kayıtlar da yapmışlardır. Örnek olarak
Caferoğlu’nun Kalecik’ten derlediği Saya Türküsünde götürdüm ve gökçe kelimeleri
ö harfinin altına sesin ö değil de o’ya yaklaşan bir biçimde söylendiğini göstermek için özel bir işaret
konularak yazılır. Buna karşılık iki kelimede sesler doğrudan o ve u
ile gösterilir. goḳçe “gökçe” ve gun “gün”: Goḳçe kelimesinde k sesinin
altı noktalı ḳ işaretiyle kar kelimesindeki k- gibi söylendiğinin işaretlenmesini hecenin tamamen ünlü uyumuna
girdiği ve arka damak sesleriyle söylendiği biçiminde yorumlayabiliriz. Ancak
yine de ikinci hecede a değil e sesi kullanılır. Aynı şey bir sonraki
Kına Türküsü’nde geçen guççük
kelimesi için de geçerlidir.
Benzer
örnekler başka derlemelerde de görülür: kutúklü (Räsänen 1936: 77). Ağızlarda
standart dillerde olduğu gibi tek biçimli yazılışlar beklenemez. Bu nedenle
buradaki ses olayında da bir tutarlılık görülmez, aynı kelime farklı biçimlerde
kaydedilebilir. górmez, görmezdi (84,
86).
Üzerinde
durduğumuz ses gelişmesi, Ankara ağızlarının günümüzde de belirgin bir dil
özelliğidir, bu yüzden yeni türkü derlemelerinde de karşımıza çıkar: gúrcisdanıñ, gúllere (Akca 2012: 163), yúk mü (Akca 2012: 188), góllerde, gúderim, kótú (Akca 2012: 190)
vb. Az sayıda örnekte bu değişime başka pozisyonlarda da rastlanır: Óŋú “önü” (Akca 2012: 182) , dóḳmüş (Akca 2012: 305).
Ünlüler
açısından Ankara ağızlarının önemli özelliklerinden biri de bazı ağızlarda e ile i bir ses olan kapalı e ile
söylenirken standart Türkçede açık e’ye
veya i’ye değişmiş olan sesin
durumudur. Bu sesler İç Anadolu’nun başka ağızlarında da görüldüğü gibi Ankara
ağızlarında i’ye dönüşebilmekte veya
kapalı e olarak kullanılmaktadır. gice, yėriŋ (Räsänen 1936: 77), virelim
(Tan ve Turhan 2000: 32). E
sesin i’ye dönüşmesi başka örneklerde
de görülür: Silindi mi maşrapanın galayı
(efem), Bozuldu mu ziybeklerin alayı (Tan ve Turhan 2000: 222).
Türkçenin
önemli yapısal özelliklerinden biri olan ünlü uyumları, Ankara ağızlarından
derlenmiş türkü metinlerde ünlü uyumlarının standart dildekinden daha ileridir.
Öyle ki standart Türkçede belli şartlar altında uyuma girmeyen kelimeler Ankara
ağızlarında Türkçenin ünlü uyumuna uyar: hanı
(Akca 2012: 182), iprem (Räsänen
1936: 28), heber (Akca 2012: 305), mezeriyin taşı “mezarnının taşı” (Tan ve
Turhan 2000: 285), Kayaya koydum kutu
/ Herkes yârine mutu “muti, tabi,
bağlı” (Tan ve Turhan 2000: 173), halımda “halimde” (Tan ve Turhan 2000: 182), Bahçalarda vişneyim (haydi gülümüz haydi
haydi) / Bir güzele aşnayım (Tan ve Turhan 2000: 194) “aşina” gibi.
Türkülerde,
iprem “İbrahim”, irafuh, “Refik” (Räsänen 1936: 78, 79), ilimon (Tan ve Turhan 2000: 197) örneklerindeki Türkçede söz
başında bulunmayan ünsüzlerden önce ünlü türemesi gibi pek çok ses özelliğine
rastlanır. Yine özellikle söz içinde ses düşmesi sonucu ortaya çıkmış ünlü
uzunlukları görülür: māraya, gurban
oldūmuŋ (Akca 2012: 306) gibi. Ancak bunlar Ankara ağızları açısından
ayırıcı olmadıkları için burada üzerinde daha fazla durulmayacaktır.
Ünsüzler açısından Ankara ağızlarında
arka damak k sesinin söz içi ve söz
sonunda hırıltılı h sesine dönüşmesi Ankara
türkülerinde de en dikkat çeken ağız özelliğidir. Ohudum (Akca 2012: 190), yahalım
(Caferoğlu 215). Türkülerde geçen ilgi çekici ve k > h değişmesinden daha nadir görülen bir gelişme ise ğ harfi ile gösterilen söz içi ses ile
Arapça kökenli saat kelimesindeki
Türkçede olmayan gırtlak sesi ayının
ünlü arasında h sesine dönüşmesidir. Bu
değişmeler nedeniyle “Al kağıt mavi kağıt” diye de icra edilen türkünün
Ankara’dan derlenmiş biçimi şöyledir (Tan ve Turhan 2000: 33):
Al kâhat mavi kâhat
Ağlarım sahat sahat
Sen orada ben burada
Nasıl gönül ırahat
Sesbilgisi
alanında İç Anadolu ağızlarında yaygın olan damak n’si, baŋa, deŋiz, kız kelimesinde
olduğu gibi söz başında arka damak k-
sesinin g- ile söylenmesi türkülerde de alışılmıştır. Ama bunlar
Ankara ağızları açısından belirleyici değildir.
(Türküyü şuradan dinleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=I5G4I6Cq4TQ)
Ekler
Ekler
açısından türküler zengin bir veri sunmaz, ancak türkülerde yine de ilginç
eklere rastlanabilir. Örnek olarak Ankara ağızlarında ilen edatı Ankara ağızlarında kendinden önceki kelimeye bitişir ve
ünlü uyumuna girer. Bu sırada sona gelen n
sesinin etkisiyle l sesi n’ye dönüşür:
Kereviz özüyünen
Kim görmüş gözüyünen
Adam yâre küser mi
Ellerin sözüyünen (Tan ve Turhan 2000:
150).
(Türküyü şuradan dinleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=9O2R0i1A9rk)
Bülbüle su verdim altın tasınan
Çok günler geçirdim kara yasınan
Ben seni severdim bir hevesinen
Başın pınar ayakların göl olsun (Tan ve Turhan 2000: 91).
(Türküyü şuradan dinleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=6WKUi2J6rCU)
Ankara
türkülerinde ekler açısından korunan ilgi çekici bir yapı da belirtme halinin
üçüncü kişi iyelik eklerinden sonra eksiz veya -n ile yapılmasıdır. –n ekinin
iyelik eklerinden sonra belirtme olarak kullanılması hem Türkçenin tarihi
dönemlerinde hem de günümüzde Tatarca gibi bazı kardeş dillerde korunur.
Aşağıdaki örneklerde görüleceği gibi Ankara ağızlarında da böyle bir kullanım
vardır:
Kayalar merdin merdin
Kim bilir kimin derdin
Ağaçlar kalem olsa
Yazılmaz benim derdim (Tan ve Turhan 2000: 176).
Aynı
eke şu örnekte de rastlarız:
Vardım baktım süt büşürür
Südün gaymağın daşırır,
(…)
Vardım baktım un eler,
On parmağın kınalar (Tan
ve Turhan 2000: 237).
Ankara
türkülerinde görülen dikkat çekici eklerden biri de -ca /-ce ekinin “kadar” anlamında sınırlama işleviyle
kullanılmasıdır:
Sarı yazma dizece
Gidelim bizece
Sarılalım yatalım
İlk bahardan güzece (Tan ve Turhan 2000:
216).
Söz Varlığı
Türkülerin
dilcilik açısından en ilgi çekici oldukları yön, söz varlıklarıdır. Örnek
olarak kilav “düzenli, yerli yerinde”
(Akca 2012: 149) , mürd olur “kurur”
(Räsänen 1936: 85), gıprıh “kırpık,
kırpılmış, (ağaç için) kısa” (Caferoğlu 1948: 212) gibi sözler standart dil
konuşurlarının kolayca çıkarabileceği anlamlara sahip değildir. Nesilden nesle
aktarılabilen türkülerde günlük dilde hatta türkünün derlendiği ağız da bile
artık kullanımdan düşmüş kelimeler korunur. Böylece daha eski bir dönemde
türküyü üretenlerin kelimeyi tanıdığına dair izler türkülerde kalır. Aşağıda
örneklerle gösterileceği üzere bir türkü zaman zaman bir kelimenin derleme
bölgesinde kullanıldığının tek tanığı olabilir. Ankara türkülerinde de geçmişe
ait sözlere ve bu sözlerin taşıdığı kültür ögelerine bolca rastlanır. Bu tür
örneklerin tam bir dökümünü vermek bu yazının amacı değildir. Ancak bunlardan
bir kısmını yorumlamak konuyu aydınlatma açısından ilgi çekici olabilir. Örnek
olarak Räsänen’in derlediği şu dörtlüğü alalım (1936: 79):
İrafuh çavuş guran dutar
Beyler efe senden beter
Inanmayıŋ sözlerine
Çendermeler alınan dutar
İlk
bakışta türküde bugün bilinmeyen bir söz yok gibidir. Ancak son satırda geçen
ve “tuzak, aldatma, hile” anlamına gelen al
kelimesi bugün ancak bulmacalarda çıkan, günlük dilde kullanımdan düşmüş bir
kelimedir.
Bir
başka örnek olarak epeyce meşhur olan “Kayaların Arını” türküsünü verebiliriz.
Bu türküde günümüz açısından ilgi çekici iki kelime geçer: Kayaların arını / Süpürseler karını (…)
kayalar merdin merdin (Tan ve Turhan 2000: 175). İlk dizede geçen arın kelimesi “alın”, ikinci dizede
geçen merdin ise “sert” anlamındadır
ki bunların anlamını standart Türkçeden hareketle çıkarmak imkansızdır.
Yine
“Her Sabah Her Seher Gelir Geçersin” adlı türküde onmadığımı diye bir ifade geçer: Ben de bildiğim onmadığımı / Daha çilelerim dolmadığını (Tan ve
Turhan 2000: 149). Onmak burada
“düzelmek, düzene girmek” anlamında kullanılır ki bu da standart Türkçede
yoktur.
Evlerinin önü tahta daraba (Tan ve
Turhan 2000: 127) dizesindeki daraba “tahta perde, tahta bölme” anlamına gelir.
Pencerenin perdesi / Geri vurdu dermesi (Tan ve Turhan 2000: 200)
dizelerinde geçen derme Derleme Sözlüğü’nde “Yelek, önü işlemeli bir çeşit yelek” olarak adlandırılmıştır.
Türküde kullanılan bu kelime ise standart Türkçeden hareketle anlamı çıkarılamaz.
Aşağıdaki türküde geçen sergen sözcüğüne anlam olarak “mutfak rafı; tahıl, meyve, sebze serip kurutmaya yarayan yer” gibi anlamlar verilir. Ancak türkümüzdeki ikinci kullanım sözlüklerde kayıtlı bu tanımların metne tam da uygun olmadığını gösterir. Birinci sergen’in kullanımı bilinen anlamlara uygun gibidir. Ancak ikinci kullanılışta uzanılan bir yer olmalı. İnternet kaynağı Ekşi Sözlük’te verilen ocağın bulunduğu odaya yakın sıcak bir bölüm anlamı türküye daha uygundur.
Sergende gümüş balta da, oğlan gülüm oğlan
Yar gelir darta darta, oğlan gülüm oğlan
Sergene uzanmışım da, oğlan gülüm oğlan
Gül gibi gızarmışam da, oğlan gülüm oğlan
(Tan ve Turhan 2000: 95)
(Türküyü şuradan dinleyebilirsiniz [İlgili bölüm geçmiyor ama en azından türkü hakkında bilgi veriyor, ayrıca Anakra ağzıyla söylüyor: https://www.youtube.com/watch?v=7SEPCCAFQjs
Ankara türkülerde geçen ilgi çekici kelimelerden biri de yenile sözcüğüdür:
Kapuz kestim yine yok
Haydi halin nedir diyen yok (Yar yar aman, ayrılamam)
Aman yenile bir yar sevdim
Haydi gözün aydın diyen yok. (Tan ve Turhan 2000: 166).
(Türküyü şuradan dinleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=58XC_S-9i0o)
Potinimin bağına
Düştüm gönül ağına
Yenile bir yar sevdim
O da gelmiş çağına (Tan ve Turhan 2000: 202).
(Türküyü şuradan dinleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=vIkC3rdkYfY)
Yenile, bugün standart Türkçede
kullanılmamakla birlikte ağızlarda görülür. Bu yüzden Derleme Sözlüğü’nde anlamı “Şimdi, pek az önce” olarak kaydedilmiştir. Aynı sözcüğe yeñile biçiminde tarihi metinlerde örneklerine rastlanır. Örnek olarak Tarama
Sözlüğü’ndeki “Yeni, henüz, yeniden, pek yeni” anlamı verilen örneklere daha uygundur. Ayrıca Tarama Sözlüğü’ndeki farklı örnekler, kelimenin eskiden yaygın olarak kullanıldığını gösterir. Ankara’da söylenişi de yenile değil yeñile olmalıdır.
Ankara türkülerinde geçen kimi yerel sözlerin tek tanığı
türkülerdir. Bir türküden geçen kelinin örnek olarak Derleme Sözlüğü’nde türkü dışında tanığı olmamaktadır. Ya da
kelimenin Ankara’da geçtiği kaydedilmemiştir. Böylece bir türkü Derleme Sözlüğü gibi geniş bir
kaynaktaki eksik bilgiyi de tamamlamış olmaktadır. Aşağıdaki türkü parçasında
geçen dolak sözcüğü bunun ilgi çekici
bir örneğidir. Kelime Derleme Sözlüğü’ne
göre Malatya, Kayseri ve Ordu’da “Başörtüsü, tülbent, yazma, Ayağa, sıcak tutması için sarılan yün kumaş; Ayağa, sıcak tutması için sarılan yün kumaş” anlamlarıyla kullanılmaktadır. Aşağıdaki
türkü kelimenin Ankara ağızlarında da kullanıldığını gösteren tek tanık
durumundadır:
Karpuz kestim sulandı,
Gine gönlüm bulandı
Elâ gözlüm boynuna
Mavi dolak dolandı (Tan ve Turhan 2000: 167).
Türkülerde yöreye özgü bitki adlarına da rastlanır. Örnek
olarak Ankara ağızlarında “lahana”ya kelem
dendiği Derleme Sözlüğü’nde Hasanoğlan’dan bir örnekle belirtilmiştir. Ancak aşağıdaki Türkü Çubuk’tan derlendiği için örnek, bu sözcüğün Çubuk ağızlarında da kullanıldığının tanığıdır.
Beş pınar dedikleri
Kelemdir yedikleri
Hiç aklımdan gitmiyor
O yarin dedikleri (Tan ve Turhan 2000: 170).
Derleme Sözlüğü’nde “Tekme, çifte: Beygir çocuğu bir depikte yıktı.” Biçiminde anlamlandırılmış ve örneklendirilmiş olan kelimenin belgelendiği yerler arasında Ankara yoktur. “Sabah oldu güneş doğdu bacadan” türküsünün nakaratı bu kelimenin Ankara ağızlarında da kullanıldığını gösterir.
Bir dekmükte yuvarlandı bucağa (Tan ve Turhan 2000: 207).
Giderim şöyle böyle / Gül dibini hergeyle (Tan ve Turhan 2000: 158) türküsünde geçen herg sözcüğü Derleme Sözlüğü’nde “Sürülüp dinlenmeye, nadasa bırakılan tarla” anlamıyla geçmektedir. Ayrıca herg itmek birleşik fiili de vardır. Ancak buradaki hergeyle- biçimi Derleme Sözlüğü’nde de kayıtlı değildir.
Oldukça yaygın
bir türkü olan “Burçak Tarlası” Ankara ağızları açısından birden çok özellik
taşır. Bu yüzden bütün olarak yorumlanması Ankara türküleri ile Ankara ağızları
ilişkisini göstermek açısından yararlı olacaktır. Sesler açısından diken yerine
tiken denmesi, ederim yerine iderim; gaynana, gız gibi sözlerde söz
başında k- yerine g- kullanılması, imiş yerine zorumuş
örneğinde ünlü uyumuna uygun biçimin kullanılması dikkat çeker. Ekler açısından
ile yerine –ınan; oturak, kurtulak örneklerinde -alım yerine –a-k eklerinin kullanılması dikkat çeker. Sözvarlığı açısından Ankara
ağızlarının en meşhur kelimesi olan bebe’nin
geçmesi dikkat çeker. Yine metindeki pıtırak
sözcüğünün kullanımı epeyce yaygın olmakla birlikte Derleme Sözlüğü’nde Ankara ağızlarında kullanıldığı
kaydedilmemiştir. Bu nedenle türkü pıtırak
kelimesinin Ankara ağızlarında da kullanıldığını tanıklamış olmaktadır. Ancak
Türküde asıl ilgi çekici olan, yazımız çerçevesinde üzerinde ayrıntılı
duramayacağımız sosyal yaşamdır. Türkü bize burçak yolmaya erken gidildiğini,
burçağın el ile yolunduğunu, bu sırada ele diken, pıtırak battığını; günün uzun
sürdüğünü, burçak tarlasında çocuk olmanın zorluğunu anlatıyor aynı zamanda.
Sabahınan kalktım elimi salladım deydi tiken
İntizar iderim (vay vay) burçak ekene
İlahi gaynana ömrün tükene
Amanın gızlar ne zorumuş burçak yolması
Burçak tarlasında (vay vay) bebe de olması
Sabahınan kaltım elimi salladım deydi pıtırak
Öğlen olmadı ki (vay vay) azcık oturak
Bir iki tarla değil tezden gurtulak
Amanın gızlar ne zorumuş burçak yolması
Burçak tarlasında (vay vay) bebe de olması (Tan ve Turhan 2000:
208).
(Türküyü şu adresten dinleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=pGcTNmFQctc)
Türküler, Dil ve Kültür
Türkülerde
korunan söz varlığı ayrıca bir önceki örnekte de görüldüğü gibi kültür araştırmaları açısından da ilgi
çekicidir. Burada korunan kelimeler, deyimler öylesine kelime veya deyim değildirler,
bunlar artık kullanımda olmayan kültür ögelerinin de tanıklarıdırlar. Ankara
türkülerinde sohu daşı kullanımdan
kalkmış olmakla birlikte bazı köylerde, örnek olarak Sarıyar’da hala
görülebilen “tahıl dövmeye yarayan taş dibek” (Akca 2012: 219), asbap taşı “üzerinde kıyafet yıkanan
taş” (Räsänen 1936: 85), gayıt “eşya,
giyecek” (Caferoğlu 1948: 211), kómüşlü “mandası olan” (Akca 2012: ),
tuluk “içine peynir, pekmez, yağ gibi
şeyler koymaya yarayan deri” (Akca 2012: 622), çuvallık dokuyorum (Tan ve Turhan 2000: 52) “çuval olarak
kullanılmak için dokunan şey”, altı
patlar (Caferoğlu 1948: 212) “bir tabanca türü”, Sap yükledim kağnıya türküsünde geçen sap ve kağnı sözleri, veya ot kağnısı (Tan ve Turhan 2000: 212)
gibi sözler, sadece söz varlığı ögesi değil aynı zamanda kültürel öge olarak da
ilgi çekicidir. Bunlar insanların bugün artık alışılmış olmayan eski uğraşları,
yaşayışları, kullandıkları araç gereçler, bir vakitler hayatlarında yeri olan
veya hayatlarına yeni giren ögeler hakkında da ipucu veren sözlerdir. Örnek
olarak Güzel kızlar polis olmuş / Hemen
teslim olalım (Tan ve Turhan 2000: 228) biçimindeki türkü kızların polis
olmaya başladığı dönemde üretilmiş olmalıdır, bu yüzden sosyal değişimin türküde
kayıt altına alınmış halidir.
Yine
söz varlığı açısından ilgi çekici olmamakla birlikte 1940’lı yıllarda derlenmiş
bir metinde Tirene bindim de tiren
salladı (Caferoğlu 1948: 211) o dönem trenle yolculuk edildiğini, Bursa gınasın aldı mı (Akca 2012: 304)
biçiminde bir dize ise bize Bursa kınasının türkünün üretildiği zaman ve
mekanda önemli, değer verilen bir şey olduğunu gösterir.
Türküler toplumdaki sosyal
hayatın ve sosyal hayattaki değişmelerin de bolca yer bulduğu bir alandır.
Ankara ağızlarındaki türkülerin bir kısmı sadece barındırdıkları kelimeler
açısından değil yansıttıkları sosyal veriler açısından da ilgi çekicidir. Örnek
vermek gerekirse “Sabah Oldu Çocuk Gider Oyuna” adlı türküde çocuk evlilikler
konusu işlenir. Ankara ağızlarıyla ilgili alan araştırmalarım sırasında hem
çocuk evlik yapmış olanların öykülerini hem de neden erken yaşta evlenildiğine
dair kayıtlar da yaptım. Derlemelerim arasında kendisi de erken evlenmiş bir
kaynak kişinin yoksulluk nedeniyle “evden bir boğaz eksilsin diye gızları erkenden
everirlerdi” sözleri en fazla dikkatimi çeken neden olmuştu. Kızılcahamam’dan
derlenmiş olan türkü erken evlilik hakkında sadece Ankara türkülerinde değil genel olarak türkülerde işlenmiş en ilgi çekici örneklerden biridir:
Sabah oldu güneş doğdu bacadan
Öğlen oldu çocuk gelir hocadan
Anne benim gaderim yok gocadan
Anne niçin verdin beni beni çocuğa
Bir dekmükte yuvarlandı bucağa
Ben giderken ekinlerin göğüdü
Açıldı mı yaylaların söğüdü
Tükendi mi köyümüzün yiğidi
İlahi çocuk Allah'ından bulaydın
Bulaydın da ben dengime varaydım
Sabah olur çocuk gider oyuna
Oynar oynar taş doldurur goynuna
Mebalı da şu kâyanın boynuna
Anne niçin verdin beni beni çocuğa
Bir dekmükte yuvarlandı bucağa (Tan ve Turhan 2000: 207).
Türkülerde pek çok aşk ve sevda
sözlerine rastlanırken sosyal sorunların dile getirildiği de olur. “Merdivenden
indirdiler” diye başlayan türkü geçen Kahrevine gönderdiler ve Gaynanamın eski huyu / Akşam durulur durulur
(Tan ve Turhan 2000: 183) sözleri de mutsuz evlikler ve kaynana gelin
çekişmesinin dile getirildiği parçalardan biridir.
Türküler
aynı zamanda ciddi toplumsal eleştirileri de yansıtırlar. Bu her güzel türküde
olduğu gibi kelimelerin ustaca kullanılmasıyla olur. Bunların en çarpıcı
örneklerinden birini şu kalenderî örneği oluşturur:
Asalet altın idi pul oldu
Türlü türlü bedenlere çul oldu
İmanın yolu keseden geçeli
Kimi pula kimi kula kul oldu yar ey.
Kim biliyor ilim ile irfanı
Hamiyyeti, vicdanı, vatanı
Endamın güzel, kesen doluysa
Sensin herkeslerin beyi sultanı yar ey. (Tan ve Turhan 2000: 282).
Türkülerin Kökeni ve Dil
Son
olarak dil özelliklerinin türkünün üretildiği bölge hakkında da ipucu
taşıdıklarına dair kısa bir not düşmek yerinde olacaktır. Başta da söylendiği
gibi türküler başka bölgelere kolayca aktarılabilen kültür ögeleridir. Bu
nedenle üretildiği bölgenin çok uzağında bir yerde bir türküye rastlanması
beklenen bir durumdur. Bununun örnekleri Ankara’da görülür. Bu tür türkülerin belirlenmesinde
türküde geçen dil ve kültür özellikleri işe yarar. Örnek olarak Ankara Halk Müziği kitabının 61.
sayfasındaki “Bahçelerde Ayda Bar” adlı türkünün ilk ve son dizeleri şöyledir.
Bahçelerde ayda bar, şelebim nenni
Bugün evde bay da var, şelebim nenni,
(…)
Şelebim şimşir kaşıkday, şelebim nenni
Men şelebiye aşıkday, şelebim nenni.
İlk
dizede var yerine bar, son dizede ben yerine men, gibi
yerine kullanılan ve kaşıkday ve aşıkday sözlerine bitişik yazılmış olan day bu parçanın Ankara ağzına ait
olamayacağını, olsa olsa Kırım Tatarlarından derlenmiş olabileceğini gösterir.
İşaret edilen dil özellikleri sadece Türkiye Türkçesinde değil Oğuz grubu Türk
dillerinin hiçbirinde görülmez.
Bunun
gibi Ankara’dan derlenmiş bazı türkülerde geçen sözler türkünün asıl üretim
yerinin Ankara olmasının zor olduğunu gösterir. Örnek olarak şu türkünün denizi
olmayan Ankara’da değil başka bir bölgede üretilmiş olması gerektiğine işaret
eder.
Denize dalayım mı
Bir balık alayım mı
Ay battı güneş doğdu
Daha yalvarayım mı
(Türküyü şuradan dinleyebilirsiniz: https://webtv.kultur.gov.tr/Video/3053)
Yine Räsänen (1936: 80 vd.) tarafından derlenmiş olan Hacı Bey türküsünde geçen Ayvalık, Ödemiş gibi yer adları türkünün, en azından türküde anlatılan konunun kaynağı hakkında ipucu verir. Ancak metin yine de Ankara ağzının özelliklerini yansıtır. Bunda metin derlendiği sırada bugünkü anlamda yaygın bir standart konuşma biçimi yoktur. O yüzden anlatıcı başka yere ait bir türküyü söylerken bile kendi ağzında alışılmış biçimleri tercih etmiştir.
Sonuç
Bu çalışmada Ankara türküleri ve dil, ağız derlemeleri ve türkü derlemeleri hakkında genel bilgiler verildikten sonra Ankara türküleri taşıdıkları dil ve kültür ögeleri açısından incelenmiştir. Ankara türkülerinde geçen ve Ankara türkülerinde geçip Ankara ağızları için tipik olduğu düşünülen dil özelliklerine işaret edilmiştir. Söz varlığı ögeleri üzerinde daha fazla durulmuştur. Elbette konuyu çok daha ayrıntılı ele almak mümkündür, ancak söylenenlerin kitabın genel çerçevesine uygun olmasına dikkat edilmiştir. Daha başka çerçevelerde her bir konunun ayrıntılı olarak incelenmnesi mümkündür. Türküler sadece dil değil, toplumsal değişmelerin yansıması açısından çok önemli kaynaklardır. Ancak yazı çerçevesinde ister istemez bu konularda ayrıntıya girilmemiştir.
(Buraya kadar okuduğunuza göre misket'i dinlemeyi hakettiniz: https://www.youtube.com/watch?v=NHLdPpbopZ0)
Ankara ağızlarının belgelenmesi adlı çalışmadan hareketle hazırladığımız belgesel için bakınız:
Kaynaklar
Akca, Hakan (2011). “Ankara İli Ağızlarında Şimdiki Zaman Ekinin Varyantları.” Turkish Studies 6/1: 597-605.
Akca, Hakan (2012). Ankara İli Ağızları. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.
Boeschoten, Hendrik (1991). “Aspects of Language Variation.” H. Boschoten/L.
Verhoeven (eds.), Turkish Linguistics Today. Leiden: E.J. Brill. 150-193.
Demir, Nurettin (2013). Ankara Örneğinde Ağızların Belgelenmesi. Ankara: TDK.
Derleme Sözlüğü, http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_ttas&view=ttas.
Giese, Friedrich (1907). Materialien zur Kenntnis des anatolischen
Türkisch. Teil I. Erzählungen und Lieder aus dem Vilayet Konjah. Halle: Verlag von Rudolf Hauf.
Räsänen, Martti (1926). “Eine Sammlung von Mâni-Lidern aus Anatolien”. JSFOu, XLI/2: 1-60.
Räsänen, Martti (1931). Chansons populaires turques du nord-est de l’Anatolie. Helsinki: Imprimerie de la
Société Litterature Finnoise.
Räsänen, Martti (1936). Türkische Sprachproben aus Mittel-Anatolien III. Ankara, Kaiseri, Kırşehir, Çankırı, Afion
VIl. Helsingforsiae: Societas Orientalis Fennica.
Tarama Sözlüğü. http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_tarama&view=tarama.
Kitabı şu adresten indirebilirsiniz: www.ankaraka.org.tr › muzigiyle_ankara_kitabi
Société Litterature Finnoise.
Räsänen, Martti (1936). Türkische Sprachproben aus Mittel-Anatolien III. Ankara, Kaiseri, Kırşehir, Çankırı, Afion
VIl. Helsingforsiae: Societas Orientalis Fennica.
Tarama Sözlüğü. http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_tarama&view=tarama.
(Bir türkü daha: https://webtv.kultur.gov.tr/Video/3051)
Bu yazı şu kitabın içinde yayımlanmıştır:
Demir, Nurettin (2017). “Ankara Türküleri ve Ağızları”. Anadolu'nun Sırlı Sesi, Müziğiyle Ankara. Yay. Kur. Ali Uçan vd. Ankara: SFN Yayınları. 90-101. Kitabı şu adresten indirebilirsiniz: www.ankaraka.org.tr › muzigiyle_ankara_kitabi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder