Tarihi Dönemler ve Günümüzdeki Durum Hakkında Gözlemler
Fr. train. Demir yolu arabaları katarı. (Katar kelimesi tururken, şive-i lisanımıza asla uymayan bir lügat-i ecnebiyyenin isti’maline ne hacet?” (Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki, Dersaadet 1317, 400).
Giriş
Bu çalışmada, kısa bir
girişten sonra, İngilizceden kopyalanmış kelimeler, bu kelimelere karşı tavır
ve kelimelerin standart dilde sorun olarak ortaya çıkan bazı yönleri üzerinde durulacak,
kopya kelimelerle ilgili yazım sorunlarının kaynağı olarak alfabenin rolü
değerlendirilecektir (kopya terimi için bk. Lars Johanson, Türkçe Dil İlişkilerinde Yapısal Etkenler: ANkara 2007). Ayrıca Türkçenin tarihi dönemlerinden Eski Anadolu Türkçesi
ile günümüz arasında yabancı kelimelere yaklaşım açısından birtakım benzerliklere
işaret edilecektir. Ele alınacak konuları bütün ayrıntılarıyla değerlendirmek
ve örneklendirmek bu yazının sınırlarını aşar. Bu nedenle yazı, bir ön
değerlendirme ve “sorun” olarak görülen konulara yeni bir bakış açısı getirme
denemesi olarak algılanmalıdır.
Düzenleme Alanı: Standart Dil
Türkçenin güncel
sorunları denilince birçok husus iç içe geçmekte, dille ilgili olarak
birbirinden bağımsız ele alınması gereken çeşitli konular birlikte alınmakta ve
ortaya karmakarışık bir görüntü çıkmaktadır. Örneğin üslup zaafları, yazım
yanlışları, ağız kullanma, yabancı kelimelerin yazımı, iş yeri adları, kısa
mesaj dili, internet dili, dil eğitimi ve eğitim dili, sosyal tabakaların
konuşması, kısaltmaların okunuşu, ürün adları, ürün tanıtım bilgileri, kaç kelimeyle
konuşulduğu vb. gibi hepsi ayrı inceleme konuları olan hususlar aynı kefeye
konabilmektedir. Bunun sonucunda kuralcı açıdan bakıldığında içinden çıkılmaz
görünen manzara karşısında, uygulanması imkânsız öneriler ileri sürenler hiç de
az değildir. Ne var ki işaret edilen hususların hepsi dille ilgiliyse de standart
dille ilgili değildir.
Dil
içinde çeşitlilik her doğal dilde vardır. Çeşitlerin hepsi belli işlevleri
yerine getirir ve incelenmeleri dili bütün olarak anlamamız için büyük öneme
sahiptir. Ancak bu çeşitlenmelerin tümü standart dil ve standart dili düzenleme
görevi olan kurumların ilgi alanına giren şeyler değildir. Örnek olarak
internette kullanılan Türkçeye, ağızlara, sosyal tabakaların konuşmalarına genel
geçer düzenlemeler ve sınırlamalar getirmeye çalışmak ne gerekli, ne yararlı,
ne de mümkündür. Dille ilgili düzenlemeler söz konusu olduğunda üzerinde
durulması gereken şey standart dil ve
standart dilin alanına giren hususlardır.
Geniş
kesimlerce anlaşılır olmak gibi bir amacı olan günlük gazeteler ve ders
kitaplarında en iyi biçimde temsil edildiği düşünülen standart dille ilgili
düzenlemeler ağırlıklı olarak yazımla
sınırlıdır. Yazımda belli standartlar ve neyin nasıl yazılacağına dair kurallar
koymak, “doğru” biçimler belirlemek mümkündür. Buna karşılık söz dizimi, sözcük
seçimi, cümlenin uzunluğu gibi hususlarda genel geçer kurallar ve belli
alışkanlıklar veya beklentiler dışında, sınırlamalar koymak güçtür. Eş anlamlı
kelimelerden hangisini kullanacağı, bir cümlenin kaç kelimelik olacağı, söz
diziminin ne oranda karmaşık olacağı yazanın bileceği bir şeydir. Söz
varlığında birtakım düzenlemeler getirme denemeleri olmuş ve olmaktadır, ancak
buradaki kısıtlamalarda ulaşılan başarı, yazımdakiyle kıyaslanamaz.
Standart
Türkçenin yazımında sürekli gündeme gelen bazı konular vardır. Bunların başında
öğretimi ve kavranması sorun olmaya devam eden bitişik ve ayrı yazım, kesme
işaretinin kullanımı, Arap alfabesinden miras kalan inceltme “^” işareti gibi
iletişim açısından işlevsiz yazım ögeleri yanında, yabancı kökenli kelimelerin
yazımı gelmektedir.
İngilizce Kopyalar
İngilizce
geçen yüzyılın ortalarından itibaren prestij dili olarak hızlı bir şekilde
Fransızcanın yerini almıştır. Türkçenin yazımında sorun olan kelime kopyaları günümüzde
bu dilden yapılmaktadır. İngilizce kelimelere karşı Türkçedeki tutumda kabaca Türkçe karşılık bulma, söylenişe göre yazma,
İngilizcedeki imlasına göre yazma biçiminde, kısmen paralel giden üç farklı
yaklaşımdan söz edilebilir. Bunların her biri zaman zaman diğerine tercih
edilir. Kelime ve terim ihtiyacını İngilizce veya İngilizceyi çağrıştıran
kelimelerle karşılamayı ayrı bir tutum, ayrı bir aşama olarak buna ekleyebiliriz.
İlk
tutum, İngilizce kelime için Türkçe kökenli veya Türkçeye daha önce girdiği
için artık yadırganmayan kelimelerin kullanıldığı Türkçe veya Türkçe kabul
edilen malzemeye dayalı bir karşılık bulma şeklinde ortaya çıkar. Bu yapılırken
türetme, kısaltma, birleştirme, eski dönemlere ait kelimeleri kullanma gibi
Türkçenin farklı kelime türetme imkanlarına başvurulabilmektedir: yıldız, “meşhur”, dörtlü final, ikinci el, yarı zamanlı, tutsat/tutulu satış, bakımlı
erkek vb. Bu tür örnekleri artırmak ve daha fazla ayrıntılandırmak
mümkündür, ancak yazının amacı bu değildir. Çok sayıda yeni kavram bu şekilde
Türkçeye aktarılmıştır. Bu yeni kelimelerin bir kısmında İngilizce kelime ile
Türkçe öneri arasında doğrudan bir anlam ilişkisi yoktur. Mesela tutsat/tutulu satış ve bakımlı erkek, sırasıyla İngilizce mortgage ve metroseksüel’e karşılık olarak bulunmuştur. Ancak bu kelimelerin
seçimine daha önceki bir anlamsal örtüşme neden olmamıştır; İngilizcedekilerle
aralarında önceden kaynaklanan doğrudan bir anlam bağı kurmak güçtür. Buna
karşılık yıldız, dörtlü final, ikinci el,
yarı zamanlı örneklerinde doğrudan anlam kopyası vardır. İngilizce
kelimelerdeki anlamlar, Türkçede başka bir anlama karşılık olan ve bu nedenle
yadırganmayan kelimelere yüklenmiştir:
yıldız = star, dörtlü final = final four, ikinci el = second hand, yarı zamanlı
= part time vb. Böylece Türkçe kelimelerin anlam alanları genişlemiştir.
Söz varlığında bir artma olmazken, kelimelerin taşıdığı anlam yükü artmıştır.
Psikolojik
olarak en fazla kabul gören ve taraftarı olan tercih, budur. Bu tercihte, yeni bir Türkçe kelime türetilmiş kabul
edilmektedir. Malzeme ve kavram birlikte kopyalanmadığı için ortada bir etki
olduğu düşünülmemektedir. Düşünülmesi durumunda da yeni türev, Türkçenin yeni
kavramları karşılamada bir başarısı olarak görülmektedir. Oysa burada da dil
ilişkilerinin doğal sonucu olan ve ilişki dil biliminde iyi bilinen bir etki
söz konusudur: Türkçede olmayan bir kavram, Türkçe malzemeye yüklenmiştir. Yeni
kelimelerin, zaman zaman hızlı değişen ve eskiyen teknolojilerle ilgili olması
nedeniyle sürekli yeni kelime türetme ihtiyacı, her kelimeye uygun karşılık
bulmanın zorluğu, halk arasında başka biçimlerin tercih edilmesi, karşılıkların
uyandırdığı çağrışımlar, karşılığın istenen ayrıntıyı göstermemesi gibi birtakım
sorunları vardır.
İkinci
bir yol İngilizce kelimeyi okunuşuna göre vermek şeklinde kendini gösterir: Şekspir, faynıl for, parttaym, morgıç. Bu durumda sözlüklere girmeyen veya girse de yaygınlaşmayan
kelimeler ortaya çıkmaktadır. Günümüzde
İngilizceden Türkçeye giren kelimeler açısından en sorunlu olan ve zaman zaman
yazım kılavuzuna alınmalarına rağmen en az tercih edilenler, okunduğu gibi
yazılan kelimelerdir. Bu tür kelimelerin kullanım sıklığı azdır.
Son
tutum ise İngilizce kelimenin olduğu gibi yazılmasıdır: Shakspeare, final four, part
time, mortgage, star vb. Orijinale
göre yazma eğilimi gittikçe artmaktadır. Öyle ki Türkçede eski tarihli kopya
oldukları için okunduğu gibi yazılan kelimeleri aslına göre yazma eğilimi
ortaya çıkabilmektedir: ambulans /
ambulance, direkt / direct. Bunda İngilizce bilgisinin ve İngilizce
biçimlerin bilinirliğinin artması, moda eğilimler, dikkat çekme vb. gibi
çeşitli dilsel veya sosyopsikolojik nedenler rol oynamaktadır. Yine de alıntı
kelimeleri asıllarına göre yazma alışkanlıkları dille ilgilenenlerin en fazla
tepkisini çeken, ama aynı zamanda yaygınlaşan bir tutumdur. İnternette basit
bir tarama, bazı kelimeler açısından aradaki farkı göstermeye yetmektedir.
İngilizce
yazma eğilimi, Türkçe veya Türkçedeki Arapça ve Farsça kelimelerin yazımına da
çeşitli nedenlerle sirayet edebilmektedir: eskidji,
cooltuk, Taxim vb.
Türkler
tarafından özellikle uluslararası rekabete açık ürünlere İngilizce adlar
bulunduğunu da görmekteyiz. Dikkat çekmek, kaliteyi çağrıştırmak vb. dil dışı
nedenlerle işyeri adı, ürün adı, marka adı vb. olarak İngilizce veya İngilizceyi
çağrıştıran kelimeler kullanılabilmektedir: direct
drive, seven hill, LC WAIKIKI,
TURKCELL vb.
Tarihi Dönemlerle Benzerlikler
Türkçe
başka dillerle sürekli ilişki içinde olmuştur. Gerçi iletişim ve ulaşım imkânlarının
hiçbir dönemle kıyaslanamayacak kadar gelişmiş olması nedeniyle bugünkü dil
ilişkilerinin araçları, yoğunluğu, genişliği ve sonuçları daha önceki dönemlerle
karşılaştırılamaz. Ancak yine de geçmişte yaşanan süreçler günümüzü anlamamıza,
günümüzdekiler de geçmişteki benzer durumlar için daha sağlıklı yargılara
ulaşmamıza yardımcı olabilir.
Türkçe
ilişkiler açısından tarihinde de günümüzdekine benzer süreçler geçirmiştir. Mesela
Uygur dönemi günümüze benzer özellikler taşır. Bu dönemde ortaya konan
eserlerin büyük bir kısmı, dini içerikli çeviri metinlerdir. Bu metinlerde
orijinal dildeki dini terminolojiyi Türkçeleştirme yönünde başlarda büyük bir
gayret gösterilmiş ve başarı sağlanmıştır. Ancak geç tarihli çevirilerde
yabancı kökenli kelimelerin yavaş yavaş arttığı görülür.
Son
derece ilgi çekici olan ve Türkçecilik tarihi açısından ayrıca araştırılması
gereken Uygur dönemini[1] bir
tarafa bırakarak 13. yy.dan itibaren Anadolu’da gelişmeye başlayan yazı
dilindeki durumu günümüzle kıyaslamakta yarar vardır. Oğuzcaya dayanan bu yeni
yazı dili 1928 yılına kadar kullanılmış olan Arap harfleriyle yazılmaktaydı.
Başlarda dini-tasavvufi düşünceleri Arapça ve Farsça bilmeyen, eğitimsiz halk
arasında yayma düşüncesi taşıyan ve bu nedenle halkın da anlayacağı sade bir
Türkçeyle yazılan Türkçe metinler, sonraki dönemlerden kalanlara göre daha
anlaşılır durumdadır. Eski Anadolu Türkçesi, İstanbul’un fethinden ve imparatorluğun
başkenti olmasından sonra yerini yavaş yavaş klasik Osmanlıcaya bırakır. Gerek
Eski Anadolu Türkçesi, gerekse klasik Osmanlıca döneminde Türk Dil Kurumu gibi standart
dili düzenleyen, Milli Eğitim Bakanlığı gibi bu düzenlemelerin yaygınlaşmasına
aracılık eden kurumlar yoktur. Ancak klasik Osmanlıcada belli yazım
alışkanlıkları zamanla kabul görmüş ve yerleşmiştir.
Arapça ve Farsça Kelimelere Karşı Tutum
Eski Anadolu Türkçesinin
başlangıcında Arapça ve Farsça kelimeler yerine, dini terminoloji de dahil
olmak üzere, Türkçe kökenli veya Türkçeye başka dillerden daha önce girmiş olan
karşılıklar kullanılır. Var olan, ancak İslami anlamdaki içerikle ilgisi
olmayan Türkçe kelimelere yeni anlamlar yüklenir: tamu = cehennem, uçmak = cennet, elçi / yalavaç = resul/peygamber vb.
Bir sonraki aşamada eski ve yeni
kelimeler aynı anda kısmen eş anlamlı olarak kullanılmaya başlanmıştır: tamu ~ cehennem, uçmak ~
cennet, elçi ~ yalavaç
~ resul ~ peygamber.
Bir müddet paralel kullanılan “eski”
ve “yeni” kelimelerin metinlerdeki dağılımı ve değişme hızı aynı değildir.
Örnek olarak 14. yüzyıldan kalan Kısas-ı
Enbiya’da uçmak ve türevleri 204 defa geçerken aynı anlama gelen ‘adin 1, firdevs 4 defa
kullanılır, cennet ise hiç geçmez.
Buna karşılık tamu 65, yeni biçim cehennem 15 defa kullanılır. Resûl 125, resulullah 42 defa, aynı anlamdaki yalavacı / yalavaç / yalvacı 57 defa kullanılır. Buna karşılık yeni
biçim peygâmbar/peygambar 619 defa
geçer. Hepsi dini terminolojiye ait
bu kelimelerdeki dağılım her kelimenin ayrı geliştiğini açıkça göstermesi bakımından
dikkat çekicidir. Yine zıt anlamlı sayılabilecek kelimelerden cennet hiç geçmezken cehennem’in ona göre dasha sık
kullanılması, Arapçadan yapılmış bir çeviride Farsça kökenli peygamber kelimesinin Türkçede var olan yalavaç kelimesinden ve Arapça resul’den çok daha sık geçmesi dikkat
çekicidir.
Gerek Türkçe gerekse Arapça ve
Farsçadan kopyalanmış kelimelerin yazımında Eski Anadolu Türkçesi döneminde henüz
bir standart yoktur. Aynı kelimenin farklı biçimlerde yazıldığı görülür: pâzişâlık
/ pâdişāhlık / pâzişâhlık / pazişâhlık; peri / perî / perî, peygamber / peygâmbar,
pınduk /bınduk / bunduk, rahîm / rahim, rahman / rahmān, salkım / salkum, açık /açuk,
añsızın / añsuzın vb.
Bu yazım çeşitliliğinde, model olacak
normların olmaması yanında okunuşa göre yazma eğiliminin, Arapça ve Farsçada
fonem iken Türkçede fonem olmayan seslerin verilmesindeki kararsızlığın da
etkisi olmalıdır: pādişāh / pāzişā / pāzişāh (z’ler peltek ze denilen zel harfi ile yazılır), sabr
/ sabır / sabur (s’ler sad harfiyle yazılır). Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Zamanla Arapça ve Farsça bilenlerin
-ki eğitim alanlar biliyordu, eğitim almayanlar arasında da dini terminoloji
başta olmak üzere bu dillerle ilgili ögelere bir aşinalık vardı- sayısının
artmasına paralel olarak Türkçede eskiden var olan kelimelerin yerini Arapça ve
Farsça kökenli kelimeler alır. Böylece tamu,
uçmak, elçi, yalavaç kelimeleri kullanımdan kalkar veya İslami içeriklerini
Arapça ve Farsça kökenli kelimelere bırakır. Bu aşamada yeni olan cehennem, cennet, peygamber kelimeleri
aynı kavramları ifade eden Türkçe kökenli veya Türkçeye daha önce kopyalanmış
kelimelerin yerine geçer. Bugünkü İngilizce kelimeler gibi o zaman için yeni ve
alışılmadık olan bu kelimeleri daha eskileriyle değiştirmeyi bugün kimse
savunmaz.
Arapça
ve Farsça kelimelerin bilinirlik oranının artmasına paralel olarak aynı
alfabeyi kullanan bu dillerden alınan kelimeler ve bu kelimelerin yazılışı
alışılmış hale gelmiş, böylece Türkçede herhangi bir fonem değeri olmayan
sesleri gösteren harfler Türkçe metinlerde kullanılmaya başlanmış olmalıdır.
Mesela sabır, tesir, sene
kelimelerindeki s’ler, hava, halk, hal kelimelerindeki h’ler,
zikir, zevk, zayıf, zalim
kelimelerindeki z’ler Arapçada farklı
fonemler oldukları için Türkçede de farklı harflerle gösterilmiştir. Zamanla
kelimelerin verici dildeki orijinal biçimlerine göre yazılması yaygınlaşmış, böylece
klasik Osmanlıcanın en tutarlı yazım kuralı ortaya çıkmıştır: “Arapça ve Farsça
kelimeler aslına göre yazılır”. Türkçe kelimelerde ise yazım alışkanlıkları
daha esnektir.
Latin
harflerinin kullanımında açıkça görüldüğü üzere Türkçe açısından ayrı harflerle
gösterilmeleri önem taşımayan sesler için de farklı harflerin kullanılabildiği
görülmektedir. Örnek olarak su
kelimesi sin veya sad ile dolu kelimesi tolu, dolu
şeklinde tı, te ve dal harfleri ile yazılmıştır. Yine kendi ve kapı kelimelerindeki k’ler
için farklı harfler kullanılmıştır. Bunun yanında Türkçede farklı fonemler
oldukları için ayrı harflerle gösterilebilecek sesler için tek bir işaretin
kullanılmasının örnekleri de az değildir. Mesela o, ö, u, ü, v fonemleri için vav;
ı, i ve y fonemleri için ya; g, k, ñ fonemleri için kef harfi kullanılmıştır. Görüldüğü gibi
aynı alfabeyi kullanan Arapça ve Farsçadan kopyalanan kelimelerdeki Türkçe
açısından gereksiz ayrıntılandırma korunurken, Türkçe kelimelerde olabilecek
ayrıntılar gösterilmemiştir. Her iki durumun arkasında da aynı neden
yatmaktadır: Alfabenin alındığı dilde bu ayrımların olması veya olmaması.
Özetlersek
bu dönemde yabancı dil ve kültürlerle karşılaşma sonucu Türkçe dilsel tavır
gösterilmesi gereken durumlarda üç tutum ortaya çıkmıştır.
1. Yabancı kelimeye Türkçe karşılık
bulma, var olan kelimeye yeni anlamı yükleme
2. Yabancı kelimeyi Türkçe karşılıkla birlikte
kullanma, orijinal yazıma dikkat etmeme
3. Yabancı kelimeyi olduğu gibi yazma
Her üç
tavrın da kendine göre birtakım sorunları ve sonuçları vardır. Örnek olarak
birinci durumda Türkçe kelimelerde orijinal kavramla örtüşmeyen çağrışımlar
ortaya çıkabilir veya istenen ayrıntı verilmemiş olabilir. Örnek olarak eski uçmak ve elçi kelimelerinin gösterdiği kavram ile İslami anlamdaki cennet ve peygamber kelimelerinin anlamları tam olarak örtüşmeyebilir. İkinci
aşamada eş anlamlı kelimelerin yüzde yüz eş anlamlı olmaması nedeniyle farklı adlandırmanın
aynı zamanda farklı kavramlar oldukları kanaati ortaya çıkabilir. Olduğu gibi
yazma durumundaysa Türkçe söyleyişte fark edilmeyen ama orijinal dilde Türkçede
olmayan fonemlere sahip kelimelerin yazımı ciddi bir sorun olabilir vs.
Kolay
gözlenen bu üç aşamayı bir dördüncü aşamanın takip ettiğini söyleyebiliriz.
Osmanlı döneminde gözlediğimiz bu dördüncü aşamada yeni terim ihtiyacı Arapça
ve Farsçanın imkanları kullanılarak karşılanmıştır. Özellikle batı dilleriyle
ilişki sonucu ortaya çıkan terim ihtiyacında bu yönteme başvurulur: efkar-ı umumiye, Tanzimat vb. Öyle ki
Arapça kurallara göre türetilen kelimelerden Arapçada kullanılmayan ama
Osmanlıcada görülenler vardır: ‘umran “bayındırlık” vb. Bu tutum ise Türkçenin kendi
türetme kurallarının körelmesi sonucunu doğurmuştur.
Sorunun Kaynağı: Alfabe
14.
yüzyılda farklı biçimlerde yazılabilen Arapça ve Farsça kökenli kopyaların
zamanla asıllarına göre yazılması ve bunun klasik Osmanlıca yazımın en tutarlı
kuralı haline gelmesi ile günümüzde İngilizce kelimelerin asıllarına göre
yazılması eğiliminin arkasında aynı neden yatar: kullanılan alfabe.
Anadolu’da
Türkçe yazılmaya başlandığı zaman eğitim dili Türkçe değildir. Eğitim alanlar
Arapça ve Farsça öğreniyor, böylece kopya kelimelerin verici dilde nasıl
yazıldığını biliyorlardı. Türkçe yazdıkları metinlerde de bu kelimeleri giderek
artan oranda asıllarına göre yazmaları doğal görünmüş olmalıdır. Bu kelimelerde
geçen bazı sesler konuşma dilinde büyük bir ihtimalle kullanılmıyordu. Ancak bu
gerçek, kelimelerin asıllarına göre yazılmasının önünde bir engel olmamıştır.
Bunları doğru yazmak, iyi eğitim almış olmanın bir göstergesi de sayılmış
olabilir. Bu nedenle yazarlar, şairler ve çevirmenler, yazılışına aşina
oldukları kelimelerin yazımlarını da Türkçe metinlere olduğu gibi aktarmış
olmalıdır.
Arap
harflerinin kullanıldığı uzun dönemde farklı alfabelerle yazılan dillerden de
alıntılar yapılmıştır. Ancak başka alfabeleri kullanan dillerden alınan
kopyalarda aslına göre yazma diye bir sorun ortaya çıkmamıştır. Türkçenin gerek
Arap harfleriyle gerekse Latin harfleriyle yazıldığı dönemde yoğun ilişkiler
yaşamış olduğu Fransızca kelimelerin durumu ilgi çekicidir. Osmanlıcaya
Fransızcadan kopyalanan kelimelere bu açıdan göz atmakta, bugün de sürmekte
olan sonuçları olduğu için yarar vardır. Fransızca kökenli veya Fransızca
aracılığıyla Türkçeye geçmiş kelimelerin yazımında belli alışkanlıklar
oluşmuştur. Bu alışkanlıklarda Fransızca kopyaların Arap harflerinin
kullanıldığı Osmanlı döneminde, özellikle Tanzimattan sonra yoğunlaşmış
olmasının önemli bir etkisi vardır. O dönemde verici dilden farklı bir alfabe
kullanıldığından kopya kelimelerin okunduğu gibi yazılması bir sorun
olmamıştır. Bugün yazımda, Fransızca kökenli çok sayıda kelimenin kopya
olduğunu gösteren herhangi bir iz yoktur. Fransızca kökenli kelimelerin
yazımındaki alışkanlıklar, bugün bile batı dillerinin ortak söz dağarcığına ait,
mesela Latince kökenli kelimeleri Fransızca söylenişe göre yazma eğilimini
ortaya çıkaracak kadar güçlüdür.
II.
Dünya Savaşından sonra prestij dili olarak Fransızcanın yerini İngilizcenin aldığına
yukarıda işaret edilmiştir. Günümüzde eğitim kurumlarında en fazla ilgi gören
yabancı dil, İngilizcedir. Fransızca ise büyük bir prestij kaybı yaşamıştır. Bu
kaybın sonucu olarak Türkçeye “sorun” yaratacak yeni Fransızca kelime
girmemektedir. Fransızcanın bir zamanlar çok yoğun olan etkisi azalırken,
İngilizceninki sürekli olarak artmıştır. Öyle ki Cumhuriyet öncesi romanlara
alay konusu olacak derecede yaygın olan Fransızca ilgisinden günümüzde eser
kalmamıştır. Böylece Türkçedeki Fransızca eski kopyalar yeni kopyalarla yazım
sorununa neden olacak derecede desteklenmez olmuştur.
İngilizceden
giren kelimelerin ise nasıl yazılacağı konusunda, yeni ve çok sayıda olmaları,
belli yazım alışkanlıklarının olmaması gibi nedenlerle büyük bir karmaşa
yaşanmaktadır. Bazı kelimelerin Türkçede gerçekten bir alıntı olarak mı yoksa o
an sözün gelişi olarak mı kullanıldığı belli değildir. İngilizceden Türkçeye
giren bu kelimelerdeki yazım sorunları Türkçe kelimelere de sirayet edebilecek
bir hal alabilmektedir. Bunun en önemli nedeni de tıpkı Arap harflerinin
kullanıldığı dönemde aynı alfabeyle yazılan Arapça ve Farsça kelimelerde olduğu
gibi yine alfabedir. Ayrıca burada Kiril alfabesini kullanan Türk dillerinde
Rusça kaynaklı kelimeler için benzer sorunların olduğunu, Rusça kelimelerin
Rusçadaki imlasına göre yazıldığını hatırlamakta yarar vardır.
İngilizce
kelimelerde söylenişle yazım arasında Türkçede olduğundan çok daha büyük bir
uçurum olmakla birlikte, alınan kelimeler ayrı bir araştırma konusu olan
nedenlerle orijinal biçime göre yazılmaktadır. Bu eğilim, Arap harflerinin
kullanıldığı dönemde kopyalandıkları için yazılışı orijinalinden farklı olan
kelimelerin de aslına göre yazılmasına neden olabilmektedir. Ancak bu da yine
tıpkı Eski Anadolu Türkçesi döneminde olduğu gibi yazımda yeni sorunlar ortaya
çıkarmaktadır. Bu sorunlardan en dikkat çekici olanı ve en fazla tartışılanı
hiç şüphesiz standart Türkçe alfabede olmayan harfleri barındıran kelimelerin
durumudur. Bunlardan da en fazla tartışma konusu olanlar q, x ve w harfleridir.
Yeni
kopya kelimelerde İngilizcedeki orijinal yazımın kullanılmasına sıkça
rastlanmaktadır. Ancak kelimeleri aslına göre yazma dilin özüyle ilgili bir şey
değildir. Bu daha çok yazımı; standart dilin düzenlenmesini, konuşma dilinde
her zaman olan varyantların yazımda en aza indirilmesini, bir tanesinin “doğru”
sayılmasını ilgilendirmektedir.
Kullandığımız
alfabenin aslında q, x, w harfleri
vardır. Aynı alfabeyi kullanan dillerden aldığımız kelime, sembol vb.nde bu
işaretler kullanılmaktadır. Okuryazar her Türk vatandaşı eğitiminin erken bir
aşamasında bu harfleri de öğrenmektedir. Bu harflerin geçtiği kelimeleri
okunuşları gibi yazmak elbette mümkündür. Ancak birçok dilde aşağı yukarı aynı
anlamlara gelen bazı kelimeler ve işaretler vardır. x ve y’den söz ederken x’i başka türlü göstermek mümkünse de pratik
değildir. Aynı şekilde wat, New York,
Washington gibi kelimeleri farklı
yazmak mümkün, ancak Latin kökenli alfabe kullanıldığı için işlevsel değildir.
Q, x, w harflerinin sorun olması, her şeyden
önce alfabenin kendisinden kaynaklanmaktadır. Türkçe kelimelerde bu harflere
ihtiyaç yoktur. Q harfini kar ve kâr kelimelerini ayırmakta kullanmak gibi bir düşünce ilk bakışta
mantıklı görünebilir. Bu tür bir ayrım, birden çok işlevi olan şapkadan daha kolay
kavranabilir: qar - kar. Ancak
konuşma dilinde olan her şeyi yazıda göstermek pratik olmadığı gibi gerekli de
değildir. “Türkçe konuşulduğu gibi yazılır, yazıldığı gibi konuşulur” şeklinde
yaygın bir görüş varsa da konuşulduğu gibi yazılan yazıldığı gibi konuşulan bir
doğal dil olamaz. Konuşma dilindeki vurgulama, tonlama, ezgi gibi bir yığın özellik
yazı dilinde gösterilmez. Bunların gösterilmesi durumunda bir cümleyi yazmak
için sanıldığından çok daha fazla zamana ihtiyaç vardır.
Eski – Yeni Durum
Buraya
kadar yazılanlarla Türkçenin daha önce de tam bugünküne benzer süreçler
yaşadığı gösterilmeye çalışılmıştır. Anadolu’daki Arap harfli ilk Türkçe
metinlerde Arapça ve Farsça kelimeler, işaret edildiği gibi, çok farklı
biçimlerde yazılmaktaydı. Arapça ve Farsça bilenlerin artmasıyla verici dildeki
imlaya göre yazma geleneği yaygınlaşmıştır.
Günümüzde
de benzer bir durum söz konusudur. Q, x
ve w harfleri Türk alfabesinde yoktur,
ancak alfabeye ve okuryazar olanlara yabancı değildir. Dolayısıyla matematikte x’ten söz ederken, New York yazarken bu harflerin kullanılması, prestij kelimesinin prestige
diye yazılması ambulans’ın ambulance, direkt’in direct olması tıpkı Anadolu’da Türkçenin ilk dönemlerindeki durumuna
benzemektedir. Kelimeler önce duyulduğu veya söylendiği gibi yazılmakta, karşılık
olarak önerilen eski kelime, yeni kelimeyle paralel kullanılmakta, aynı alfabe
kullanıldığı için orijinal dildeki yazılışlar sonradan yaygınlaşabilmektedir.
Yazımdaki bu durum, kelimelerin Türkçeye girmelerinden itibaren Türkçenin baskın
yapısal özelliklerine göre değişmelerinin önünde engel değildir.
Burada,
o halde aynı alfabeyi kullanan başka dillerden gelen kelimelerde niye aslına
göre yazma eğilimi ortaya çıkmıyor, sorusu gündeme gelebilir. Mesela Almanca ve
Fransızcadan veya farklı alfabeleri kullanan dillerden kopyalanan kelimelerde aslına
göre yazma eğilimi söz konusu değildir. Bunun, yukarıda işaret edildiği gibi bu
dillerden giren kopyaların güncelliğini yitirmiş olması, bu dillerin prestij
dili olmaması, eski kopyaların yeni kopyalarla desteklenmemesi gibi nedenleri
vardır.
Peki q, x, w harflerine sahip olanlar başta
olmak üzere, Türkçeye batı dillerinden giren kelimelerdeki yazım sorunları ne
olacaktır? Osmanlı döneminde, Arap alfabesini kullanan Arapça ve Farsçadan
aldığımız kelimeler, işaret edildiği gibi orijinal biçimlerine göre
yazılmışlardır. Bugün de benzer bir gidiş görülmektedir. Latin temelli bir
alfabe kullanan prestij dillerinden aldığımız kelimeler, kurumsal veya bireysel
tepkilere rağmen, artan oranda orijinal biçimlerine göre yazılabilmektedir.
Bunun ne kadar yaygınlaşacağını şimdilik kestirmek güçtür. Ayrıca İngilizcenin prestij
dili olma durumumun ne kadar süreceği de burada önemlidir. Yine tarih yabancı kelimelere karşılık olarak
üretilmiş Türkçe malzemeye dayalı kelimelerin sonsuza kadar dayanacağının bir
garantisi olmadığını göstermektedir. Yabancı kelimelere Türkçe karşılıkların
yerini belli bir zaman sonra yabancı dilden kopyaların alması şaşırtıcı
olmayacaktır. Ancak bu, daha önceki alıntıların da gösterdiği gibi dilin özünü
ilgilendiren, dili bozan, yok eden bir süreç olmayacaktır. Alınan ögeler dil
ilişkilerinden iyi bildiğimiz üzere, Türkçede çeşitli değişiklikler geçirecek,
zamanla orijinallerinden uzaklaşacak, Türkçenin yapısal özelliklerine aşamalı
olarak uyacaklardır.
Sonuç
Bu
yazıda genel bilgilerin dışında, Eski Anadolu Türkçesi ile günümüz Türkçesinde yabancı
kelime kopyalama sonucu ortaya çıkan sorunlar üzerinde durulmuş, iki dönem
arasındaki benzerliklere işaret edilmiştir. Her iki dönemde de yabancı
kelimelere karşı bilinçli veya bilinçsiz benzer tutumlar geliştirilmiştir. Türkçe,
günümüzde Eski Anadolu Türkçesinden farklı olarak kurumsal desteğe de sahiptir.
Ancak Türkçe malzemeye dayanan kelimelerin uzun vadede daha dayanıklı çıkacağının
garantisi yoktur. Eğitim kurumları, dili düzenlemekle yasal yetkili Türk Dil Kurumunun
standart dille ilgili düzenlemelerini öğretmeye çalışırken, akademik kurumların
da dildeki gelişmeleri önyargısız olarak incelemesi yararlı olacaktır. Ayrıca
birçok dilin yazımına göre daha açık olan Türkçenin yazımının neden iyi
öğretilemediği ayrı bir araştırma konusudur. Bu araştırmada yazımın
öğretilememesinde kuralların karmaşıklığının, anadili eğitimindeki didaktik eksikliklerin
ve başka hususların rolleri ayrıntılı olarak ortaya konmalıdır.
Yayınlandığı yer:
Demir,
Nurettin (2010). “Yabancı Kelimeler ve Yazım Sorunları. Tarihi Dönemler ve
Günümüzdeki Durum Hakkında Gözlemler”. Türk
Dil Kurumu 75. Dil Bayramı. Ankara: TDK. 218-228.
[1] Dönemle ilgili olarak bk. Laut, Jens Peter, “Methoden
und Möglichkeiten der Wiedergabe von indisch-buddhistischen Temrini im
Alttürkischen”. Bretfeld, Sven vd.(Hrsg.). Indien und Zentralasien: Sprach- und
Kulturkontakt; Vorträge des Göttinger Symposions vom 7. Mai bis 10. Mai 2001.
Wiesbaden 2003. 13-24.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder