Koronavirüs salgını; başlarda bizi pek de ilgilendirmeyen, Çin'in boğuşması
gereken bir bela, hatta uğramış olduğu bir ceza olarak görülür, bize bulaşmaz
diye düşünülürken bir anda her ülkenin yüzleşmek zorunda kaldığı küresel bir
soruna dönüştü. Bu gelişme sonucunda devlet yöneticileri ve toplumlar, daha
önce benzeri görülmemiş sorunlarla yüzleşmek ve sorunlara çözüm üretmek zorunda
kalıyorlar.
Toplum hayatındaki her değişme gibi koronavirüs salgını da dillerde yeni
kavramların ve kavramları gösteren sözlerin yaygınlaşması, teknolojik araçlar
yoluyla da herkesin diline düşmesi sonucunu doğurdu. Türkçenin sözvarlığı geçen
yıl korona diye bir kelime tanımazken, sözlüklere ne zaman dahil olacakları
meçhul olsa da, şu anda Türkçenin sıklığı en yüksek kelimesi koronavirüs ya da coronavirus
oldu.
Türkçe açısından sadece virüsün adı değil, Türkçesi de olan kelimelerin tıp
dilindeki biçimlerinin kullanım sıklığındaki artış dikkat çekici oldu. Örnek
olarak salgın gibi herkesin anladığı bir kelime varken “pandemi” sözcüğünün
tercihi son derece yadırgatıcıydı. Nitekim koronavirüs terminolojisi kültür
adamları ve dilciler arasında da rahatsızlığa yol açtı. İskender Pala'nın
basına da yansıyan açıklamasına göre “pandemi” yerine “salgın”, “bulaş” yerine “bulaşı”,
“peak” yerine “zirve”, “entübe” yerine “solunum”, “droplet” yerine “damlacık”, “immün”
yerine “bağışıklık”, “pnömoni” yerine “zatürre”, “filiasyon” yerine “türevi”, “türevsel”
kelimelerinin kullanılması önerildi. Ayrıca Türk dilinin sözü dinlenir uzmanlarından
Hayati Develi de “Dilimize Bulaşanlar” başlıklı bir yazıda konuya ele aldı. http://tdk.gov.tr/icerik/basindan/dilimize-bulasanlar/.
Yine sosyal medya paylaşımlarında koronavirüs yerine “taç virüs” terimini
kullananlar da görüldü. Bu arada yazımda bir koronavirüs ve coronavirus
şeklinde ikili biçim yarış halinde.
Önerilen kelimeler ve gösterdikleri kavramlar arasında yaygın olanlar
yanında, daha dar bir çevrede alan uzmanlarınca bilinen terimler de var. Türkçe
kökenden türetilmiş kelimelerin halk arasında elbette bir çağrışımı olacaktır,
ancak çoğu meslek terimi olduğu için neyi gösterdiklerinin yine de öğrenilmesi
gerekecektir.
Hayatımızdaki değişmeler gibi dildeki değişmeler de günümüzde hiçbir
dönemle karşılaştırılamayacak kadar hızlı olmaktadır. Dil ve kültür
adamlarından gelen bu eleştirilerin etkisi, vaka sayılarıyla ilgili
açıklamalarda hâlâ “entübe” kullanıldığına göre, sınırlı kalmış görünüyor. Bir
mesleğe mensup uzmanların kendi aralarında kullandıkları meslek dili ile
uzmanı oldukları konuları halka açıklayabilecekleri dil arasındaki uyumsuzluk
devam ediyor.
Her meslek grubunun kendine göre kelimeler ve ifade kalıplarından oluşan
bir jargonu vardır. Meslekten olmayanların bu jargonu anlaması gerekli eğitim
ve tecrübe eksikliği nedeniyle kolay da değildir gerekli de değildir. Bu yüzden
koronavirüs hakkında konuşan sağlıkçılarımız, söylediklerinin anlaşılmadığını
gördükçe halkın anlayacağı dile yaklaşacaklardır. Çünkü konuşmalarının temel amacı
uzmanlık alanlarındaki gelişmeler yardımıyla halkı salgın hakkında aydınlatmaktır.
Bunu ise uzmanlık alanlarındaki jargona sıkı sıkıya bağlı kalarak yapmaları
mümkün değildir.
Salgın sonucunda aynı zamanda tarihte pekçok örneğine rastladığımız şu
durumla karşı karşıyayız: Dilde var olan bir kelimeye yeni rakipler çıkmakta,
yeni rakip de sıkça baskın gelebilmektedir. Şu anda uzmanların kullandığı
kelimeler ile dil ve kültür adamlarının kullanılmasını önerdiklerden, uzun
vadede hangilerinin kalıcı olacağını kestirmek şimdilik mümkün değildir. Ama
sağlıkçıların kullandığı kelimelerin Türkçenin sözvarlığına yerleşmek ve bir
kısmı daha önce başka dillerden alınmış kelimeleri devre dışı bırakmak için
güçlü bir destek buldukları açıktır.
Koronavirüsle birlikte uzun zamandır televizyonların tartışma programlarını
işgal eden bazı isimler devreden çıktı, onların yerini sağlıkçı akademisyenler
aldı. Düzenli olmamakla birlikte televizyonda, sosyal medya ya da basında kullanılan
dille ilgili bir başka husus daha dikkatimi çekti. Akademisyenlerin bir
kısmının bilimsel toplantılarda ve yayınlarda son derece tutarlı olan dikkatli,
kesin yargılardan kaçınan bir üslubu tercih ediyorlar. “Virüs şurada da
yaşayabilir”, “şu yüzeyde şu kadar kalabilir”, “şu yolla da bulaşabilir” gibi
akademik açıdan doğru ve dikkatli dil, en azından benim çevremde paniği daha da
arttıran bir unsur oldu. Akademik dile yabancı halk, kullanılan dikkatli dili
olasılığı kaldırıp çok rahat bir biçimde "virüs şurada da yaşıyor",
"şöylede bulaşıyor", "şu yüzeyde şu kadar kalıyor"
biçiminde algılıyor. Bu yüzden kamuoyu önünde konuyu tartışırken olasılıklar yerine
akademik çalışmaların sonuçlarından, kanıtlanmış ve kesinleşmiş verilerden
hareket edilmesi gerekir. Ancak her şey çok yeni olduğu için, hele hele sağlık
gibi son derece dikkatli olunması gereken bir alanda, henüz kesin ifadelerde bulunmak da güç görünüyor.
Salgının ne zaman biteceğine dair şimdilik sağlıklı bir öngörüde bulunmak güç görünüyor. Salgın devam ettiği sürece sağlık terimlerinin günlük dile yayılışını bir müddet daha izleyeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder